Haberler

AYM: Haksız Yere Defaten Disiplin Soruşturması Açmak ve Disiplin Cezası Vermek Psikolojik Tacizdir

Anayasa Mahkemesi önüne Zülküf KILIÇ tarafından bireysel başvuru yoluyla gelen konu hakkında; 14/9/2022 tarihli ve R.G. Tarih ve Sayı: 11/10/2022-31980 numaralı kararıyla, kamu görevlisine karşı hukuksuz olarak çokça kere başlatılan disiplin soruşturmaları ve bu kapsamda verilen disiplin cezaları psikolojik taciz niteliğinde olup Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlali anlamı taşıdığına hükmetmiştir. 

Başvurunun Konusu

Başvuru, psikolojik taciz nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

Olay Özeti

Başvurucu, bireysel başvuruya konu olayların gerçekleştiği dönemde Bingöl Üniversitesi’nde (İdare) doktor öğretim üyesi unvanıyla öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Başvurucu hakkında 2011 ila 2013 yıllarında dokuz farklı disiplin cezası tesis edilmiştir.  Başvurucu 26/10/2011, 27/10/2011 ve 28/10/2011 tarihlerinde belli saatlerde izinli ve mazeretli olmamasına rağmen işe gelmediği gerekçesiyle, uyarma cezasıyla cezalandırılmıştır. Elâzığ 2. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 14/11/2012 tarihli kararıyla, başvurucunun derslerini aksattığı yönünde bir tespitin bulunmaması gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. 

Başvurucu, birçok konuda mesnetsiz iddialarla kurumu ve kişileri mağdur edecek şikâyetlerde bulunduğu gerekçesiyle kınama cezasıyla cezalandırılmıştır. Mahkemenin 14/11/2012 tarihli kararıyla, başvurucunun dilekçelerinde kullandığı ifadelerin mevzuata aykırı olmadığı ve İdareye yaptığı başvurulara cevap alabilmek için yeni başvurularda bulunduğu belirtilerek işlemin iptaline karar verilmiştir.

Başvurucu, görev sırasında amirine sözle saygısızlık etmek fiilini işlediği gerekçesiyle aylıktan kesme cezasıyla cezalandırılmıştır. Mahkeme 14/11/2012 tarihli kararıyla başvurucunun İdareye sunduğu dilekçesindeki ifadelerin saygısızlık olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Hastalık raporunu en geç raporun düzenlendiği günü takip eden gün intikal ettirmediği gerekçesiyle başvurucu, İdarenin 22/5/2013 tarihli işlemiyle uyarma cezasıyla cezalandırılmıştır. Mahkemenin 29/3/2016 tarihli kararıyla soruşturma raporunun olayı tüm yönleriyle ortaya koyacak nitelikte olmadığı ve eksik incelemeye dayalı olarak hazırlandığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

Başvurucunun, gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek, öğretim elemanı sıfatı ile bağdaşmayacak eylemde bulunmak fiillerini işlediğinden bahisle hakkında kademe ilerlemesinin durdurulması cezası tesis edilmiştir. Elâzığ 1. İdare Mahkemesinin 3/2/2015 tarihli kararıyla, başvurucuya savunma hakkı tanınmadığı ve usulüne uygun soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. 

Doktora tezinde usulüne uygun olmayan alıntı yaparak "bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek" şeklindeki disiplin suçunu işlediği gerekçesiyle başvurucunun üniversite öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılması cezası ile cezalandırılması İdare tarafından teklif edilmiştir. YÖK Yüksek Disiplin Kurulu 12/9/2013 tarihinde teklifin reddine karar verilmiştir.

Başvurucu, kendisine verilen disiplin cezalarının mahkeme kararlarıyla iptal edilmesi nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararların tazminine karar verilmesi talebiyle tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; hakkında yürütülen disiplin soruşturmalarının ve cezalarının bir işkence aracı olarak kullanıldığını, bu yolla kendisine psikolojik taciz uygulandığını ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu süreç içinde psikolojik tedavi gördüğünü belirterek buna ilişkin raporları Mahkemeye sunmuştur. Mahkeme 30/12/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; uyuşmazlık konusu olayda hizmet kusurunun bulunmadığı, başvurucunun ileri sürdüğü zararın muhtemel zarar kapsamında kaldığı, tam yargı davalarında ise ancak ilgilinin uğradığı gerçek zararların tazmininin amaçlandığı vurgulanarak başvurucunun iddiaları karşısında İdarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulabilmesine olanak bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu bu karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucu; görevine son verilmeden önce kendisine psikolojik şiddet uygulandığını, istifa etmeye zorlandığını, bu süreçte psikolojik tedavi görmek zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Söz konusu raporları Mahkemeye sunmasına rağmen Mahkemece bu husustaki iddialarının dikkate alınmadığını vurgulayan başvurucu, mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir. Danıştay Sekizinci Dairesi, mahkeme kararının tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının onanmasına; nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmının ise bozulmasına karar vermiştir. Onama kararının gerekçesinde, mahkeme kararının ve dayandığı gerekçenin usule ve kanuna uygun olduğu ve bozulmasını gerektirecek bir neden bulunmadığı belirtilmiştir. Öte yandan İdare 5/2/2015 tarihinde, intihal yapıldığı gerekçesiyle başvurucunun doktora tezinin iptaline ve doktor unvanının geri alınmasına karar vermiştir. Açılan davada Elâzığ 1. İdare Mahkemesinin 29/9/2017 tarihli kararıyla işlemin iptaline karar verilmiştir. 

Son olarak başvurucunun görev süresinin sona ermesi nedeniyle İdarenin 7/5/2013 tarihli işlemiyle yeniden atanmamak suretiyle görevine son verilmesine karar verilmiş ve Üniversiteyle ilişiği kesilmiştir. İşlemin iptali istemiyle açılan davada ilk olarak Mahkeme 10/4/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Ayrıca başvurucu hakkında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 3/8/2012 tarihinde "depresif duygu durumu, anhedoni ve insomnia" tanılarıyla tek hekim tarafından 10 gün, 28/8/2012 tarihinde aynı tanıyla sağlık kurulu tarafından 1 ay, Ankara Gazi Mustafa Kemal Hastanesinde 26/9/2012 tarihinde "depresif nöbet" tanısıyla 10 gün istirahat raporu düzenlenmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi 

Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir… 

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

Anayasa Mahkemesi, her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda ILO ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında muamelelerin psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;

i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz yumulması,

ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve dışlama amacı taşıması,

iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içermesi gerekir.

Muamelelerin neden olduğu sonuçların boyutu mağdurun konumuna, muamelelerin süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiğine, mağdurun cinsiyetine, yaşına ve sağlık durumuna kadar birçok faktöre göre değişebilmektedir (Aynur Özdemir ve diğerleri, B. No: 2013/2453, 24/3/2016, § 79; Hacer Kahraman, § 69, Mehmet Bayrakcı, § 70, Ebru Bilgin, § 81; Türkan Aydoğmuş, § 28).

Yine bu değerlendirmelere göre çalışanların yaşamlarına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel olarak şöyle sıralanabilir:

i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için önlemler alınması

ii. Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim mekanizmalarının oluşturulması

iii. Pozitif ayrıcalıklar tanınması gereken çalışanların önündeki güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmasının sağlanması

iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması

v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması. 

Somut olayda başvurucunun haksız yere maruz kaldığını ileri sürdüğü işlemlerin başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşıp ulaşmadığı değerlendirilirken süreç içinde gerçekleşen vakıaların tümünün birlikte değerlendirilmesi gerektiği tartışmasızdır.

Başvurucu hakkında 2011 ila 2013 yıllarında dokuz farklı disiplin cezası tesis edilmiştir. Bu disiplin cezalarının üçü itiraz üzerine YÖK tarafından kaldırılmış, diğerleri hakkında ise derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları gerekçesiyle iptal kararları verilmiştir. Devam eden süreçte intihal gerekçesiyle başvurucunun doktora tezi iptal edilerek doktor unvanı geri alınmış, buna yönelik işlem de Mahkemece iptal edilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun görev yaptığı üniversitenin rektörünün şikâyeti üzerine hakaret suçundan yürütülen yargılamada başvurucu beraat etmiştir. Ayrıca başvurucunun görev süresinin sona ermesi nedeniyle yeniden atanmamak suretiyle görevine son verilmesine ilişkin işlemin de iptaline karar verilmiştir. Öte yandan söz konusu disiplin cezalarının tesis edildiği dönemde başvurucu hakkında "depresif duygu durumu, depresif nöbet, anhedoni ve insomnia" tanılarıyla sağlık raporları düzenlenmiştir. Bu bağlamda İdarenin yargı yerlerince iptal edilen bahse konu işlemlerinin başvurucunun yaşamına etkisi bakımından katlanılamaz bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmadığı ve manevi bütünlüğünü tehdit etmediği, neticede psikolojik taciz boyutuna ulaşmadığı söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik olarak ileri sürdüğü ihlal iddiasının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında ele alınması gerekir.

Başvurucu; derece mahkemelerine sunduğu dilekçelerde, hakkında yürütülen disiplin soruşturmalarının ve verilen disiplin cezalarının bir işkence aracı olarak kullanıldığını, kendisine psikolojik taciz uygulandığını ve bu süreçte tedavi görmek zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Somut olay bakımından başvurucunun iki yıllık süreçte dokuz farklı disiplin cezasıyla cezalandırıldığı fakat bu yöndeki işlemlerin yargı yerlerince iptal edildiği veya YÖK tarafından kaldırıldığı, bununla birlikte aynı dönemde başvurucu hakkında psikolojik hastalık tanısı konulduğu görülmüştür. Derece mahkemeleri tarafından ise başvurucunun bu bağlamda bir sürece yayılan olaylar ile desteklenen ciddi iddiaları bulunmasına rağmen herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Öyle ki; başvurucunun psikolojik taciz iddialarına mahkeme kararının davanın özeti kısmında dahi yer verilmemiştir.

Öte yandan başvurucunun ilgili kişiler aleyhine adli yargıda açtığı tazminat davasında da kişiler aleyhine değil idareler aleyhine dava açılması gerektiği belirtilerek husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun ilgili kişiler aleyhine görevi kötüye kullanma suçundan yaptığı şikâyet de YÖK tarafından soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilmesi nedeniyle sonuçsuz kalmıştır.

Kamusal makamlar; psikolojik taciz oluşturan durumları tespitle yetinmemeli, bu tür davranışların oluşmaması ya da telafi edilmesi amacıyla etkili önlemleri hızla almalıdır. Kamusal makamların psikolojik taciz iddiaları karşısında hızlı davranarak gerçeği ortaya çıkarması, psikolojik tacizi ortadan kaldıracak, tekrarlamasını önleyecek tedbirleri alması ve mağdurun zararlarının giderilmesini sağlamasının bir yandan kamusal hizmetin etkin bir şekilde yürütülmesine hizmet edeceği, diğer yandan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması bağlamındaki pozitif yükümlülüğün gereği olduğu söylenebilir. Bununla birlikte somut olaydaki tam yargı davasının maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında giderim sağlayacak yol olduğu tartışmasızdır. Ancak mevcut başvurunun koşullarında tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle başvurucunun var olduğu açık olan manevi zararlarının tazmin edilemediği görülmüştür. Bu bağlamda Mahkemece ulaşılan ret sonucunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının içerdiği güvenceleri koruyacak, başvurucunun zararlarını tazmin edecek şekilde ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği sonucuna ulaşılmıştır.

Sonuç olarak somut başvuruda kamusal makamlar tarafından etkili önlemler alınmaması ve yürütülen tam yargı davasında derece mahkemelerince ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği sebebiyle; Anayasa Mahkemesi, Elâzığ 2. İdare Mahkemesine (E.2014/646, K.2014/1332) göndererek başvuru konusu uyuşmazlığın tekrardan görülmesine oybirliğiyle karar vermiştir.

Benzer Haberler