Haberler

Kamu Görevi Atamalarında Farklı Muamelenin Eşitlik İlkesini İhlal Ettiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı

Mardin 1. İdare Mahkemesi, 24.05.1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’na 21/3/2018 tarihli ve 7103 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle eklenen geçici 16/1. maddesinin Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesine aykırılığını ileri sürerek, anılan maddenin iptaline karar verilmesi talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Olay, eğitim durumuna uygun kadrolardan birine atanmak isteyen başvurucunun bu isteminin reddine karar verilmesi sonucunda işlemin iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemece iptaline karar verilmesi amacıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasıdır.

2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nu geçici 16/1. maddesinde, “Bu Kanunun ek 1 inci maddesi kapsamında ataması yapılan ve fiilen görevde bulunanlar kurumların kadroları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih ve öğrenim durumları itibarıyla ihraz ettikleri unvanlara atanırlar.” hükmü yer almaktadır. Bu Kanun maddesiyle 2828 sayılı Kanun’un ek 1. maddesine göre ataması yapılanların kurumlardaki kadrolara ve ihtiyaçlara bakılarak bu maddenin yürürlüğe girmesiyle ihraz ettikleri unvanlara atamaları gerçekleşecek olduğundan düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu Mardin 1. İdare Mahkemesince ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi dosyada eksiklik bulmayarak esasın incelenmesine karar vermiştir.

İtiraz konusu olan 2828 sayılı Kanun’un geçici 16/1. maddesiyle farklı muamele yapılarak kamu görevine atanması yapılan kişilere, kamu görevine alındıktan sonra da kendileri ile aynı işi yapan ve aynı statüde olan kişilere kıyasla daha kolay bir şekilde unvan değişikliği yapma fırsatının sağlandığı, bu sebeple bir kez farkı muameleye tabi tutularak istihdamı sağlanan kişilerin ikinci kez avantajlı konuma getirildikleri, bu durumun eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığının ileri sürülmesi itirazın gerekçesini oluşturmaktadır.

Anayasa’nın 10. maddesinde “Kanun önünde eşitlik” düzenlenmiş olup, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./ Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./ Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü yer almaktadır. 

Kanun önünde eşitlik ilkesi bireye mutlak eşitlik hakkı vermemiş olup, hukuksal durumu aynı olanlar arasındaki eşitliği korumayı amaçlamaktadır. Bu ilke ile hukuksal eşitlik ön plana çıkmış olup aynı durumda olan kişilere karşı kanun önünde aynı muamelenin sağlanması, ayrım yapılmaması ve ayrıcalık tanınmaması gözetilmektedir. Bu ilke herkesin her daim eşit kurallarla bağlı olacağı anlamına gelmeyecek olup somut olayın özelliklerine bakılarak değişik kural ve uygulamaların getirilmesi söz konusu olabilecektir.

Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa’nın 10. maddesi incelendiğinde burada düzenlenmiş olan kanun önünde eşitlik ilkesi mutlak eşitlik anlamında değerlendirilmeyip somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmaktadır. Anayasa Mahkemesi eşitlik ilkesi bakımından aynı hukuksak durumların aynı, ayrı hukuksal durumların ise ayrı kurallara tabi olması gerektiğini yerleşik içtihatlarıyla ortaya koymuştur (AYM, E.2020/95, K.2022/3, 26/01/2022, § 25).

Anayasa Mahkemesi, eşitlik ilkesine aykırlığı incelemek için öncelikle aynı durumda olan kişilerin farklı muameleye tabi tutulup tulmadığının tespitinin yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bu belirleme sonrasında ise faklı muameleye konu olan düzenlemenin nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığı hususları değerlendirmelidir. Öngörülmüş olan objektif gayenin orantılı olması ve aşırılık içermemesi hakkaniyete uygun bir sonuç elde etmenin temel unsuru olup ölçülülük ilkesinin bir gereğidir. Bu nedenle farklı bir muamele varsa bunun objektif amaç ile orantılı bir düzenleme içermesi gerekir ki eşitlik ilkesi ihlal edilmesin (AYM, E.2021/1, K.2021/32, 29/04/2021, § 32).

İtiraz konusu kural incelendiğinde görülecektir ki 2828 sayılı Kanun’un ek 1. maddesi kapsamında istihdam edilenler içerisinden öğrenim durumlarına uygun kadrolara atanması gerçekleştirilememiş olanlar sonrasında kurumların ihtiyaçları ve kadroları gözetilerek Kanun’un 16. maddesinin yürürlüğe girmesiyle öğrenim durumlarına uygun olan kadrolara atanmaları sağlanacaktır. Anayasa Mahkemesi, Kanun’un ek 1. maddesi ile ataması yapılanlar ile normal atama usulüne bağlı olarak göreve gelenler arasında öğrenim durumlarına göre uygun kadrolara atanmaları bakımından mukayese yapılmasına olanak sağlayan benzer bir durumun oluştuğunu bertmiştir. 

Öğrenimlerine uygun kadrolara atanma imkânı belirli şartlar dâhilinde 2828 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinin (ç) bendinde 21/3/2018 tarihli ve 7103 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle ataması yapılacak olan kişilere getirilmiş olup itiraza konu olan kuralda yine 21/3/2018 tarihli ve 7103 sayılı Kanun ile getirilmiş ve ek 1. maddede yapılan değişiklik öncesi istihdam edilenlerden öğrenim durumlarına uygun kadrolara atanamayanların bu imkândan yararlandırılmasının önü açılmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi öngörülen farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayandığını belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi, 2828 sayılı Kanun’un ek 1. maddesi uyarınca ataması yapılacak kişilere yönelik olarak oran sınırlaması öngörülmüşken, hâlihazırda bu madde uyarınca görev yapan kişilerin öğrenim durumlarına uygun unvana atanmaları noktasında herhangi bir oran sınırlamasının bulunmadığını bu nedenle de sınırlı sayıda kontenjanı olan bu kadroların dolmasında bu kanun maddesindeki kişilerin tamamının açılacak olan kadrolara atanması gerçekleşmeden normal atama ile bu göreve gelenlerin açılan bu kadrolara atanması engellenmektedir. 

2828 sayılı Kanun’un geçici 16/1. maddesiyle getirilmiş olan kural ile normal atama usulüyle göreve gelen kişilerin kurumlarda açılacak olan kadrolara atanma bakımından aleyhine açık bir dengesizlik oluşturduğu görülmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi söz konusu farklı muamelenin ölçüsüz olduğunu belirterek söz konusu kuralın Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesinin ihlal ettiği sonucuna vararak oy çokluğuyla 2828 sayılı Kanun’un geçici 16/1. maddesinin iptaline karar vermiştir.

Bununla birlikte, anılan kararda Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, İrfan FİDAN ile Kenan YAŞAR’ın karşı oyları bulunmaktadır. Karşı oy gerekçesi olarak Anayasa’nın 10/3. maddesindeki, “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” ve 41/2. maddesindeki “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.” ibarelerinden hareketle 2828 sayılı Kanun’un geçici 16/1. maddesiyle getirilmiş olan kuralın eşitlik ilkesini ihlal etmeyeceğini belirtmiştir. 

Karşı oy gerekçesinde, 2828 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere bu kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi maksatlı yapılan değişiklikten ilgili düzenleme getirilmeden önce ataması yapılanların da faydalandırılmasının amaçlandığı dikkate alındığında, çoğunluk görüşünde de ifade edildiği üzere, kuralın nesnel ve makul bir temele dayandığı tekrar edilmiştir. 

Kuralın ölçülü olup olmadığı yönünde yapılan karşı oy değerlendirmesinde 2828 sayılı Kanun’un ek 1. madde kapsamında ataması yapılacak kişi sayısı yönünden kanunun bir sınırlama getirdiğinin altı çizilip ölçülü bir düzenleme olduğu yorumu yapılmıştır. Bundan hareketle kuralla tanınan farklılığın öngörülmesiyle güdülen amaç ile kuralla öngörülen araç arasında uygun bir dengenin kurulduğu ve kuralla getirilen söz konusu farklılığın öngörülme amacına göre normal atama usulü ile istihdamı sağlanmış kişilere aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna varılarak karşı oy gerekçesinde çoğunluğun iptal yönündeki görüşüne iştirak edilmediği belirtilmiştir.

Benzer Haberler